17 Nisan 2016 Pazar

Beyin bedava mı?


Öncelikle belirtelim beyin bedava. Ama sağlıklı bir beyne sahipseniz çoğu kişiden şanslısınız demektir.


1957 Finlandiya'da grip salgını ya da Hitler'in kuşattığı Amsterdam'da Hollandalılar'ın meşhur aç kışında anneniz size hamile kalsaydı muhtemelen mevcut oldugunuz bugunun toplumunda 2 katı daha fazla şizofreni riski olacak, belki bu riskin talihsizlerinden biri de siz olacaktınız. Ama bu risk için illa ki ahım şahım bir tarihsel olaya gerek yok, annenizle RH türünüz uyuşmuyorsa da siz risk grubu olarak 2 kat daha avantajsizsiniz demektir. Nitekim ünlü şizofreni arastirmacilarindan Hollister'in kız kardeşi de annesiyle RH uyuşmazlığı tasiyan bir şizofrendi.

Bazen çevresel etkenler de en az kalıtsal etkenler kadar iradenin dışında gelişir. Annenin hamilelik sırasında grip olması ya da beslenme yetersizliği taşıması ya da kan degerindeki RH uyuşmazlığı talihsizliği.

Bunlara doğum sırasındaki komplikasyonlar, kordon dolanması, uzun süreli doğum sancısı ya da ters doğum, çocuğun doğduğu sırada baba yaşının ileri olması gibi ilginç durumlar da eklenebilir.

Araştırmalara göre tüm bunlar gelişimin kritik evrelerindeki fetüsün beyninde olusan hasarların bir kaç ön koşulu. Şüphesiz tüm bunları yaşayanlar birer şizofren olarak çıkmaz, sadece bizlerden daha güçlü birer şizofren adayidirlar.

Bu yazıyı yazarken yararlandığım kitap şu soruyu soruyor; "Peki ama annenin grip olmasi çocuğun yirmi ya da otuz yıl sonra şizofren olmasına nasıl zemin hazırlayabiliyor?"

Olasiliklardan biri virüse karşı üretilen antikorların plasentayi geçmesi ve bir şekilde fetüsün nörolojik gelişimine zarar vermesidir. (Waddington ve diğerleri, 1999)

Annenin bağışıklık sisteminin fetüsün gelişmekte olan beyninde hasar yaratması da denebilir.

O kadar da bedava olmayan sağlıklı beyin  görüldüğü gibi doğum öncesi riskler ve atalarımızın devamı genetigimizle o kadar da kolay ulaşılabilir değil. Bu bir şans işi.

Genler ise tek başlarına hiçbir zaman için bu tip hastalıklarda etken değil. Aksi halde birinci dereceden aile üyelerinde ya da akrabalarinda şizofreni olanlarda risk oranı diye birşey olmaz, oran %100'e ulaşırdı fakat bu oran % 10'larda. Yine de bu bizi gen paylaşımı düzeyi ya da kan bağı ile şizofreni riski arasındaki güçlü bağlantıyı gözardı etme gafletine düşürmesin.

Gen faktörü iki şekilde değerlendirilmeli; ilk olarak Genler çevredeki değişikliklere tepki olarak açılıp kapanabilir. Bu yüzden tek yumurta ikizlerindeki evlatlık verme çalışmalarında İkizlerden biri ilerleyen yaşlarda hastalık semptomları sergilemeye başlarken diğerinde herhangi bir anormal durum ömür boyu gozlemlenememektedir. İkinci olarak da genetik risk insanları çevrenin etkilerine karşı daha savunmasız kılıyor olabilir.

Okuma önerisi: genain dördüzleri

Sizofreni ile ilgili ilgi çekici bir araştırma editi ile günlük yaşamıma dönmeden önce "gelişimsel işaretlerini" bonus olarak eklemek istiyorum. Benim baya ilgimi çeken bu araştırma şu ki 1994'te Walker ve diğerleri "ileride şizofreni olan" çocukların video kayıtlarına ailelerinden ulaştılar ve kör puanlama ile hasta olan çocuk ve sağlıklı diğer kardeşlerini araştırmacılara puanlandirdilar. Araştırma sonucunda ileride şizofren olan çocuklarla sağlıklı olan çocuklar arasında yüz ifadelerinde ve motor yeterliliklerinde gözle görülür farklılıklar olduğunu saptadilar. 2 yaşındayken bile bu çocuklarda sağlıklı kardeşlere oranla daha fazla sıradışı el hareketi ve olumsuz yüz ifadesi keşfedildi. Ayrıca gecikmiş konuşma da diğer bir keşfedilen veridir.

Bununla birlikte şizofreni en çok geç ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkıyor.

Şizofreni ise pek çok alt tipe sahip, bunlar;

Paranoid tip

Katatonik tip

Dağınık tip

Rezidüel tip

Farklilasmamis şizofreni (çöp sepeti kategori)

Diğer sizofreni harici ender gorulen psikotik bozukluklar ise;

Sizoaffektif bozukluk (en az 2 hafta)

Sizofreniform bozukluk (1 ile 6 ay arası)

Sanrılı bozukluk (en az 1 ay)

Kısa süreli psikotik bozukluk (1 gün ile 1 ay arası)

Paylaşılmış  psikotik bozukluk

11 Nisan 2016 Pazartesi

Bom!


N'aptim tabi, ara sokağa daldım. Aynı sokağa dalan iki yabancı olarak "Umarım karşılaşmayız" temennisiyle.


***

Küçükken her küçük eylemimizde heyecan, gerilim, beklenti yaşatan oyuncuk.

3 gündür bom oynuyoruz. 1 gün arayla önce 200 mêtre uzagimizda bir akşam izzetpasa'da, sonra da bugün, daha henüz yeni, birinci dereceden tanıdik bir sahsin 100 m yakınında, Astoria'nin oralarda. Bizden sadece 100 metre daha talihsiz. Realize edemedigimiz gerçeklik gittikçe yaklaşıyor gibi.

Kah polisiyenin kurulus yıldönümünde kah kendi kuruluş yıldönümünde bir düğün magandaligidir gidiyor; işte karşınızda bomba patlatan kafası karisik kötü karakter PKK, beyin terk, ben de iptal.

İlla bir doğum günü kutlanilaksa benim geçmiş doğum günüm bunun icin biciis kaftan, kendi aralarında küçük bir kutlama yapabilirler, gerçekten. Yok polisiyeymis, yok pkk'nin kurulusuymus böyle özel günleri beklemeye gerek yok diye düşünüyorum.

Şunun surasinda zaten biz bizeyiz, Enlem düzeyde sepet sallasan ekmek koyacağız, o derece; aramızdaki mesafeler bir uzaktan kumanda yakınlığında. Onlar düğmeye basıyor biz uçuşuyoruz. Dünya instagraminda küçük komik bir videonun habersiz kahramanları. Iste bu milletce talihsizlik seviyemiz. Caps yapılmaya musait bir günlük rutinin içindeyiz.

Şu mübarek sınav dönemi ders notu dolu tombul çanta taşırken, ders çalışmak için kütüphaneye gitsem mi diye düşünürken bile 2 kez düşündüren durumlar. Durakta beklemeyip otobüslerin üzerine de paraşütle atlariz artık. Cozumcul olmak gereken zamanlar.

Ama hala ciddi ciddi korktum mu, hayır. Sadece biraz heyecan yaptım. Kitlenin psikolojisi ve atmosferdeki enerjiye bakan masumcuk, bilinçsiz kalabalığın arasında bir bilincsiz küçük zavallıcık daha, inşaat seyreden dayilarimiz gibi. İnsan bir anda kendini eylem yoksunu, sadece bakarken buluyor. 1 dakika falan tabi, zamanın hızlı aktığı vakitler. Öyle ki 1 dakikayla yüzlerce insan kurtulur.

N'aptim tabi, ara sokağa daldım. Aynı sokağa dalan iki yabancı olarak "Umarım karşılaşmayız" temennisiyle.

10 Nisan 2016 Pazar

Bir Uzay Güncesi; Din Psikoloğu Romantizmi


 

 yok böyle birşey
aslında var

Temel bilim egitimini alıp üzerine yüksek lisans yapar, insanlara psikolog olarak o alanda hizmet verir bu bizlik birsey değil, kimse karışmaz fakat su an zannetmiyorum o kadroyu karşılayabilecek din alanında yüksek lisanslı kadro var ve atanıyor. O zaman psikolog değil başka vasıflara atayacaklar. Bu basit ayrimin yapılamamasi beni rahatsız ediyor. Psikoloji ruh sağlığı ve patoloji teshisiyle bilimsel olarak ilgileniyor ve hizmet veriyor. Temel Eğitimi almadan, genel bilgisine sahip olmadan ne üzerine temellendirip psikolog sıfatıyla terapi uygulayacak. Psikoloji romantizmi yapılacak bir alan değil. Dedigim gibi böyle bir hizmet ihtiyacı varsa başka bir vasıfla atayacak, toplumsal alanda yaygın hizmet verecek bilgisiz ve yetersiz kesim üzerinden itibarimizi sarsmayacaklar. Toplumdaki algımız bu yaygın kesim tarafından verdigi hizmet olarak olumsuz olarak degisirilecekse bu en çok bizi etkiler. Tepkimiz ve dustugumuz durum gerçekten tarifsiz.

7 Nisan 2016 Perşembe

Böbreksel mevzular

 

Şimdiye kadar hiç agrimadiklari için böbreklerimin varlığının ayirdina yeni variyorum fakat küçük ponciklerime dair duygularım tarifsiz. İçimde küçük iki iç organim, hem de fasulye şeklinde, sıcak, minik, hasta; çıkarıp öpüp yerine koyasim var, yerim ya, böbreklerimi sevorum :)
Hasta oluşumun getirisi, minik böbreklerime karşı sevgi kazanimimdir, duygularım yogun olunca paylaşmak istedim; kendimi ve tüm minik organlarimi çok seviyorum, şimdiye kadar bu kucuk varlıkların farkına varmayisimaysa bir hayli saskinim. I böbrek kurumu. Tek kötü yanıysa bir hafta okula gitmemek oldu, ne kadar kötü denilebilirse artık :)

2 Nisan 2016 Cumartesi

Hükümdarlar Dünyası

 Herkesin en doğruyu bildiği benci hukumdarlar dünyasında ezan bile ben tanrıyım diye okunur, güne dünyaya ne katabilirim diye değil bugun ne alabilirim diye başlanır. Gizli narsistler her gün bir toplumsal rol üzerinden kendi gururlarini oksatirken, bikilmayan bir istikrarla karşıdakine rolü benimsetilir. Asıl amaç üzüm yemek değil bagciyi dövüp kendi üstün varlığı üzerinden yukselmek olan bu bencil ruhlar akşam olup da yastığa kafayı koydugunda oh be, bugün de güçlüyüm, bugün de varım der. Kendileri için başka bir varolma biçimi tanımlanmamış ezbere benlikler kah bir kadına koca kah bir kiracı ya ev sahibi kah bir öğrenciye bölüm başkanı olurlar, sıfatlar cesitlense de yalın amaç ve kisiye birer hizmetçi olan davranışlar özde aynidirlar. Zavallı barışçıl insanlar "onu da öyle kabul edeceğiz" "buna da şükür özünde iyi insandır" "başımızda durduğunu şükür allah yokluğunu gostermesin" derlerken kanaatkarliklarinda bogulur, ömür boyu duygusal ve fiziksel istismarcilarina çoktan teslim olurlar. Hayatta herkes savasci ya da hukmedecek enerjiyi bulabilecek değildir kabul, motivasyon kaynakları çeşitlidir fakat kendi kendinin topuguna sıkan sosyal narsistlere, duygu ve ikili bağ tecavuzculerine ilişkilerde dur dememek ve sabır sizi kendi kendinizin katili yapar. İntihar büyük bir gunahtir, özkıyım başka ellerin bogaziniza yapismasina gönüllülük esasıyla müsade etmenizle yavaş yavaş başlar. Günahkar egoistler için sorun yoktur, çünkü onlar ölmezler. Onlar için tekrar varolabilecek bir şans vardır, kendilerine tanıdıkları kredi ve fırsatlar, harcatmadiklari yaşam enerjileriyle sizin yaşam olumunuz gerceklestikten sonra da devam eder. Sukurcu ruhlar ise son bir varolabilecek enerji kalmayana kadar, cekirdeklerine kadar harcatirlar kendilerini ve kimsenin duymayacagi kısık sesli pismanliklariyla son nefeslerini verirler. Ölürken bile egolarini oksadiklari  tüm bu olacaklardan habersiz tanistiklari aslinda kendilerine insan degil köle arayan tek kişilik duygu somurgelerine artık anlamsız ve siliklesen beyhude bir ömürle. Kimse kimsenin önüne benliğini Sermez kilim diye. Ancak ezbere hayatlar ve gelenekci sukurperestler daha az sorun icin kayıtsız kabulculukleriyle asla tam anlamiyla memnun edemeyeceklerinden habersiz oldukları iskencecilerine bir dilim huzur keki ve cay icilen akşamüstü ozlemiyle tüm hayatlarını pervane ederler. Ama asla memnun edemezler. Teşekkür ettiremezler. Kendileri için kendileri dahi yapacak olsa ona sundukları binlerce eylemin onda birini yapmalarina izinde gönüllü edemezler. Çünkü onlar izin ve rizayla çalışan sonsuz zamanlı sermayeleri hayatlari memurlardir. Sermayelerini asla istedikleri gibi degerlendiremeyen secmesiz sinavla, bir evetle, küçük kuru bir mevkiyle, binbir tesekkurle, guya gonullu, kaniksatilan hizmetle.

  Tum bu pismanliklara, her şey bitti denilen, tüm kendine krediler harcatilan, kendinden dahi harcatilan, anlasilmayan, gözden bir damla getirten, seni harcayıp giden sonraysa cekip giden bu ayaklı pismanliklara çözüm mü? Çözüm kendilik bilinci. Hayattan öğrenilen kıymetli bir kaç tecrübe, birkaç avuç ah, daha çok lanet, ısrar, istismarcilik. Öğrendiğim daha en başında iki yol sunmak, ya sinirini bilirsin  ya defolup gidersin demek, kişisel alanlarimiz, kendi ülkemiz, şahsi cumhuriyetlerimiz. Kendini dusunmeyeni şüphesiz bilinmeli ki kimse düşünmüyor. Hayatta birçok sorumluluk var ama en çoğu kendine. Kendine karşı sorumluluğunu yerine getirmeyip sen kendini senin yaşam enerjinin istismarcilarindan korumazsan takım elbiseli, iyi giyimli, guya her biri dünyanın en yol yordam bilen kan emicilerinin ülkesinde, bu zombi savaşında kaybetmeye mahkumsun. Ya ağlayarak Öleceksin ya kendi sınırlarında onurlu, Hür. Belki biraz yanlız, biraz tahammülsüz.. ama insan ve ic okumalarıni iyi yapmış, ev odevin tam, buram buram kendilik savaşında başarılı. Belki biraz da ağzı bozuk...