27 Mayıs 2016 Cuma

Sahte Benlik ve Zorlayıcı Kontrol

Çevremizde bir diğer insanın üzerinden hemen kendine bir sıfat bicen, bireylik değeri olmayan bağımlı kişilikler görüyoruz sürekli. En çok kadınlar düşüyor bu tuzağa. Zaten birey olan kadın konusunda yaralı olan beyinlerimiz, bu basit hatalar ve yatkınlıklar sonucu zaten içten içe bağımlı olmasi istenen kadını, sempatik bir kurnazlikla tekeline aliveriyor. İsin garibi kadınlar da bundan keyif alıyor.


 Benim hayatımda kendimi üzerinden tanimyabilecegim tek kişi kardeşimdir herhalde. Diğer hiç bir en yakın insan varoluş tanımına girecek değer ihtiva etmiyor nezdimde. Gerçek sevicilikte seçici olmak ve ilişkilerde kolay lokma olmamak olarak tanimliyorum ben bunu.

Çevremizde bir diğer insanın üzerinden hemen kendine bir sıfat bicen, bireylik değeri olmayan bağımlı kişilikler görüyoruz sürekli. En çok kadınlar düşüyor bu tuzağa. Zaten birey olan kadın konusunda yaralı olan beyinlerimiz, bu basit hatalar ve yatkınlıklar sonucu zaten içten içe bağımlı olmasi istenen kadını, sempatik bir kurnazlikla tekeline aliveriyor. İsin garibi kadınlar da bundan keyif alıyor. Burada devreye giren cocuklarini sürekli birinin güdümü altında yetiştiren aileler. Kişi ailenin tekelinden, güvenli bölgesinden çıkınca özgür dünyadan, tek başına karar almak ve tek başına sorumluluklarına katlanmaktan korkuyor ve hemen yeni biri üzerinden kendini tanımlıyor. Diğerlerinin üzerinde etkisi azalan tanımlarını da kaldırmıyor ki korktuğu ve daha önce hiç tecrübe etmediği ben olma halinde bir bosluk olup da sakın kendi kendine olma sorumluluğuna girmesin, bir başına kalmasın, yüzleşmesin. İşte böyle böyle bir ömürleri kendi hazırladıkları tahakkum çadırı altında geçiyor. Böyle kişiler hiç bir zaman için gerçek anlamda hayatını yöneten kişiler olmuyor, sadece müsade edilen küçük sapaklarda "göreceli yönlendiren" konumunda yer alıyorlar. Bu ise insanın hayatına ve kendisine yapabileceği en büyük saygisizliktir. Kişinin sorumlulugu kendindedir, bu tip tuzaklara düştüğünde içinden çıkmak da sadece iradesine ait bir görevdir. Yoksa şu bir gerçek ki kimse kimse için ugrasmayacak, kendileri için bile tahakkumden kurtulmak konusunda yeterince ugrasmiyorken kalkıp da seni düştüğün hastalıklı algı cukurundan kurtarmak için elinden tutmayacak değerli birey arkadaşım. Kaldi ki yönetilen insanı kim sevmez. Sen sen ol lutfen bu benlik savaşında oyuna gelme!

***

Tam da bu sabah yazdığım yazı üzerine bu öğlen sosyal medyaya Türk versiyonuyla düşen bir kampanya var
#Belkisanavurmuyor ama...
Konuyu daha geniş çerçeveden kavramak ve psikolojik baski tahakkumunun benliklerimizi eritmesinin nasıl şiddet suçuna girdiğini ve yine şiddetin nasıl masum ve sempatik kılıflarla hayatımızda ufak ufak kendine yer edindiginin kanıtı olur nitelikte. Okuyalım;

Itır Bağdadi, dünyayı sallayan sosyal medya eylemine dikkat çekiyor!



Aşkın gözümü kör ettiği bir dönemde sevdiceğim bana kırmızı giymeyi yasaklamıştı. Olay kırmızı bir montla başlayıp genel olarak al rengi taşıyan her türlü kıyafete kısa bir sürede sıçradı. Kırmızı oje, kırmızı etek, kırmızı bluz, narçiçeği kıvamında kırmızı ruj – bunların hepsi bilirkişi aşkım tarafımdan güzelliğime fazla dikkat çektiği için, beni basit göstereceği için, şimdi mantıksal çerçevesini tam hatırlayamadığım saçma sapan bir sürü sebepten bana yasaklanmıştı. 

Neden kabul ettiğimi inanın ben de hatırlamıyorum ama sanırım Türk filmleriyle büyütülen bir nesilden olmam erkeğin kıskançlığıyla sevgisini nedense doğru orantılı buluyordu o zamanlar. Hikâyenin orta kısmı çok lazım değil ama hikâyenin sonunda ben sevdiceğimden ayrılırken kırmızı montumu giyiyordum. O mont benim tekrar güçlenmemin sembolü haline gelmişti. Belki bana vurmamıştı ama ne giyeceğime karışarak, benim verdiğim kararları sorgulayarak ve kendi isteği doğrultusunda değiştirerek aslında bana fiziksel şiddet uygulamasa da şiddetin en görünmezini, en az konuşulanı ve uzun zamanda en çok zarar verebilecek olan türlerinden birini uygulamıştı. Bana kendi kararlarını verebilecek bir insan muamelesi yapmadığı gibi yerime kendisinin daha iyi kararlar verebileceği bir sistem kurmaya çalışarak tam anlamıyla bir “mülk” sahibi gibi davranmıştı. Onun gözünde, o farkında olmasa bile, o sahip, ben ise maldım. 

Mayıs başından beri İngilizce basında sanatçı/yazar Zahira Kelly tarafından başlatılan #MaybeHeDoesntHitYou hashtagi ile (yani #BelkiSanaVurmuyor) kadınlar fiziksel şiddet dışında yakın partnerleri olan erkeklerin kendilerine uyguladıkları şiddeti paylaşıyorlar. Twitter üzerinden başlayan bu kampanyaya sadece bir kaç hafta içinde 55.000 üzerinde tweet gönderildi. Bu akımı Türkçe olarak da başlatma vakti geldi diye düşündüğüm için sizinle yaşadıklarımı bu tür şiddetin ne kadar yaygın olduğunu gösteren kendi hikayemle yukarda paylaştım.

Boşanma Komisyonunun raporundan sonra kadınlara yönelik fiziksel şiddet dışındaki şiddet türlerinin öneminin azalacağını, hatta arabuluculara havale edilerek, “amaaan kızım erkektir yapar, sen de biraz daha anlayışlı ol, yıkma yuvanı” anlayışıyla mevcut eril iktidar tarafından kadınların şımarıklığı haline getirilmeye çalışılacağını öngörüyorum. Hâlbuki fiziksel şiddet dışındaki şiddet türleri kadınların kendilerine olan güvenini yıkmayı, birey olarak eşitliğini ortadan kaldırmayı ve her gün onların özgüvenini yok ederek erkeğe hem maddi, hem manevi olarak bağımlı hale getirmeyi hedeflemektedir. Boşanma Raporuna karşı tavrımızı ortaya koyarken diğer şiddet türlerini de daha görünür hale getirmemiz bu yüzden son derece önemlidir. 

Zorlayıcı Kontrol (Coercive Control) Nedir...


Yukarda anlattığım gibi mikro hikayelerin çok önemli olduğuna inanıyorum çünkü herhangi birimizin başına gelen sadece bizim başımıza gelmiyordur. Başımıza gelenleri paylaştıkça birbirimizden destek bulup bunun gerçekten şiddet olduğunu anlayabiliriz. Belki sana vurmuyor ama elindeki maaşı alıyor. Belki sana vurmuyor ama insan içinde seni küçük düşüren konuşmalar yapıyor. Belki sana vurmuyor ama çalışmana izin vermiyor. Belki sana vurmuyor ama aileni ziyaret etmeni engelliyor. Bunların hepsi ünlü Amerikalı profesör Evan Stark’ın zorlayıcı kontrol (coercive control) diye adlandırdığı şiddet türü.

Türkiye’ye son yıllarda bir kaç defa gelip çalışmalarını paylaşan Evan Stark’ı kendi üniversitemde ağırlamış olmanın gururunu taşıyorum. Evan eşi Anne Flitcraft ile Amerika’da şiddet görmüş kadınlar için ilk sığınma evlerini kuranlar arasında. Zaman içinde şiddetin şekil değiştirdiğini ve erkeklerin kadınları kontrol etmek için farklı bir şiddet türüne geçiş yaptıklarını gözlemliyor. İlişkide fiziksel şiddet yok, ama kadınlar sanki esir, çünkü korku var. 

Zorlayıcı kontrol dediği şiddeti bir kadın hakları ihlali olarak tanımlayan Evan Stark kadınların deneyimlerinin sadece kanıtlanabilir, fiziksel şiddetle kısıtlı olmadığına dikkat çekiyor. Başkalarına önemsiz gelen olayların aslında biriktiğinde mağdur için zaman için güçsüzleştirici ve özgüven kaybına sebep veren bir durum haline geldiğini tespit ediyor. Fiziksel şiddeti vurgulayan yaklaşımlar aslında kadınların diğer yıpratıcı şiddet türlerinden gördükleri zararları görmezden gelmektedir. Zorlayıcı kontrol fiziksel şiddetten bu yüzden daha zararlıdır çünkü hedefinde kadının kişisel, sosyal, ekonomik ve siyasal hayattan mahrum bırakılması vardır.

Zorlayıcı kontrol fiziksel bütünlüğü bozmaktan öte, korku yaratarak bireyi saygıdan mahrum bırakır ve aşağılar. Genelde bunu yapmak için duygusal soğukluk, mala zarar verme, ısrarlı takip, kadını çevresinden izole etme, zamanının kontrolünü elinden alma, hareketliliğini, iletişimini ve ulaşımını kısıtlama gibi taktikler kullanılır. 

2015 yılında İngiltere Stark’ın zorlayıcı kontrol kavramına dayanarak şiddet yasalarını değiştirdi. Fiziksel kanıt olmasa bile suçlular beş yıla kadar hapis cezasıyla yargılanabiliyor. Biz Boşanma Komisyonunun raporundan sonra fiziksel kanıt aşamasına geri gönderilirken, İngiltere delil olmadan, fiziksel şiddet olmadan zorlayıcı kontrol uyguladığı için suçluları 5 yılla yargılamakta. İngiliz savcılardan biri “sürekli aşağılama, sindirme veya itaat etmeye zorlamanın fiziksel şiddet kadar zararlı olabileceğini, hatta uzun dönemde fiziksel şiddetten daha kalıcı zarar verebileceğini” söyleyerek neden bu suçu işleyenlere hapis cezasını uygun gördüklerini açıkça anlatmış. 

Zorlayıcı kontrolün en önemli unsurları kadının aşağılanması ve güncel hayatının kontrol altına alınmasıdır. Bu tür davranışlarla kadının özgür hareket alanı kısıtlanır, görüştüğü aile veya arkadaşları uzaklaştırılarak da destek veren çevresi yok edilir. Bütün bu davranışların sonunda mağdur partnerine tamamen bağımlı hale gelir. Fiziksel şiddetin belki de veremediği zararı zorlayıcı kontrol bu şekilde sağlar. 

Bu şiddetin kapsamını daha net anlamanız için yabancı basından #MaybeHeDoesntHitYou altında paylaşılan tweetlerden bazılarını sizler için Türkçe’ye çevirdim: 

#BelkiSanaVurmuyor ama onun çocuklarını doğurduktan sonra göbeğine laf edip senden 15 yaş küçük birini bulmadan kilo vermeni söylüyor

#BelkiSanaVurmuyor ama saçını ondan “izinsiz” kestin diye evi birbirine katıyor

#BelkiSanaVurmuyor ama onsuz eğlenmeye dışarı çıkmanı yasaklıyor ve ne zaman bir şey yapmak istersen onunla kavga etmek zorunda bırakıyor

#BelkiSanaVurmuyor ama herhangi bir şey yapmadan önce onun iznini alman gerekiyor

#BelkiSanaVurmuyor ama kariyerinde ilerlediğinde kendini kötü hissettiriyor

#BelkiSanaVurmuyor ama eve beş parasız, dünyaya kızgın bir şekilde gelip seni aşağılayarak kötü durumundan seni sorumlu tutuyor

#BelkiSanaVurmuyor ama bir gün belki vuracak... 

#BelkiSanaVurmuyor diye bir kampanyayı biz başlatırsak ne değişir ki demeyin. Belki de bu yazıyı okuyana kadar bir erkeğin kendisine kırmızı renkte kıyafetleri yasaklamasının şiddet olduğunu bilmeyenler vardı. Benzer durumda olan pek çok kadın için yalnız olmadığını, bizim de benzer durumlardan geçtiğimizi ve bunun da kadına yönelik bir şiddet türü olduğunu ne kadar yaygınlaştırırsak kadınları tekrar güçlendirmeye ve bu şiddet yüzünden kaybettikleri özgüveni tekrar sağlamaya çalışabiliriz. Hareketimizi, maaşımızı, günlük yaşantımızı ve verebileceğimiz tüm özgür kararları kontrol eden bir erkeğin de bizi sevdiği için değil bizim özgüvenimizi yok etmek için böyle davrandığını, bunun kültürel bir yaklaşım değil bir şiddet türü olduğunu da açıkça belirtmiş oluruz. Sizleri de kendi hikayelerinizi paylaşmaya davet ediyorum. “Ben bilmem beyim bilir” kadar şiddet içeren ve kadının özgür kişiliğini katleden bir ifade var mıdır? 

Itır Bağdadi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi

22 Mayıs 2016 Pazar

Nurtepe



Eger buralarda yeniyseniz gideceğiniz adresi duvar yazılarından bulacağınız yer.

Buraya yılın yarısında otobüs girmez (atıyor). Her yıl bir kere otobüs yakıldı haberini duyarsınız oradan buradan ya, o yüzden minibüscu abilerimize burda saygi sonsuzdur, kendileri de kornayla destek verirler mevzu neyse. Eylem varsa o janti istiflerini hic bozmadan ve muhtemelen sığar miyim da demeden delikanlı delikanli dalarlar ara sokağa. Siz de kutu kutu camlardan havadaki fisekleri izlersiniz, önünüzde set olan tomalara bakar, hayirlisiyla bir eve varayim da der, akşam eve varmadan önceki ilk ve son duanizi oracıkta evrene birakiverirsiniz.

Pazarında bile bireysel eylemler hemen yüzünüze çarpar. Hiç gocunmaz çekinmez musteri kaybeder miyim diye neyi destekliyorsa söylerler pazarci esnaf. Oylar HDP' ye, mandalina 3 lira diyen abinin  kendinden eminligini de başka hiç bir pazar muadili ortamda gormemistim. Millet paranın kölesi değil belli ki paraya araç gözüyle bakıyor, işte bi cogumuzda eksik olan, takdir edilesi yan.
Fırın açan insanın kapılara onlu arkali bi sayfa ekmek ve halkı anlatan, sosyal bir amaç için açtığı fırını, firinci da adam gibi adam. Halk'in halk ekmekle sınırlı kalmadığı, Halk Eczanesi, Halk Market'i.
İlk geldiğinizde atmosferini bir kaç  km öteden alacağınız dokusu, ilk geldiğimde korktuğum abilerimiz. Gece görünce güven veren bıyıklı solcu gençlik ve mahalle ahlakı. Ve özellikle bana hiç laf atilmayan yer. Bu konularda tutucu ve ortalama ahlaki olan, taksici Kadir'in bile bi sıkıntı olursa haber ver, bu mahallenin cocuguyuz dediği sosyal bir düzen.
Geceleri sokakları karanlık, lambaları kırılmış mağdur semt ayrıca, çöp konteyneri da hemen hemen bulamazsınız. Çöp bir dert. Çöp arabasi gelmeden ayakkabıları giyip hemen önce atmali sorumluluklar, herkes eşofmanlı, görev ciddi.
Ama nurtepe değişiyor. Sermaye yavaş yavaş içe doğru sokuluyor ve normal dışı bu sosyal dokuyu da uzun vadede kölesi yapacak gibi. Metrosu gelen, her mahallesinden inşaat ve is makineleri fışkıran, evlerin 3 katına katlandığı Nurtepe.

Özleyecegiz reyiz!
Biraz varoştun ama güzeldin be..

İnsan

Hayvanlara aşığım, insanlara değil.
Zavallı insanoğlu, varolarak aklını çalacak o kadar çok uyarıcı ve kocaman bir zaaf'la başını baştan derde soktu. Yavaş yavaş tüm dengeleri yiktikca, tüm değerleri oguttukce, ahlakını  kolayciliga ve keyfe pazarladikca doğaustu bir varlik oldu ve asıl düzenden apayrı bir parça oldu çıktı. Şimdi onu konumlandiramiyoruz, nereye ne kaba koysam tasacak; katagorisiz seçmesiz vazgecilmeyen. Her şeyin yokluğu alternatif olan ama bir tek kendi yokluğu alternatif olmayan, benmerkezci yaratık. Hipnotik toplumun parçası, aile ferdi ailesiz feydiyetci varlık. Özgür ve çoğu zaman vicdansız, en yırtıcı yıkıcı varlık.