18 Eylül 2016 Pazar

Kudretlilik



Hepimiz bazen birilerini öldürme kudretini kendimizde görürüz. Onu yok etmek, cezalandırmak, bir devri bitirmek, patronun kim olduğunu göstermek, gecikmiş adalet duygusu, verdiğin ödünlerin geri alımı, karşıdakinin hastalıklı benliğini parcalayarak yok etme, haz, iktidar, düzen.
Hepimiz kendi benlik ülkemizin iktidarlarıyızdır. Bazı coşkulu ve oransiz verilenleri aynı şiddette geri almak isteriz.
Bazen hayatınızı verirsiniz.
Tüm yaşam enerjiniz, karsidakini tamamlamaya yönelik ödünleriniz, kendilik bilincinden kopup tek taraflı biz oluşunuz; bazen zorla biz oluşturuluşunuz. İstemeden verip veriştirilen tüm tahakkum unsuru  kimliğinize savaş açan tüm yaralayici davranışlar, dış unsurlar tarafından inşa edilen tepkiselliginiz, bu kahrolasi dünyaya en dipten gelişiniz ve evrene karşı ofkeniz.. sizce yanlış şekilde varolusunuzu tüm varoluş üzerinden cezalandirisiniz,
küçük oyunlar üzerinden büyük ödeşmeler;
Katarsis!

Ruhlar dünyası buyuleyicidir, hiç birşey sonsuza dek bastirilamaz. Bu negatif gözüken ama pozitif bir kriter; düpedüz bir sanridir. İstemeden yuzleseceklerimize  bizi mahkum eden hastalıklı ruhları lime lime etmek isteriz.
Yuzlesince ortaya çıkacak olan coşkudur bizi korkutan. "Ben beni toparlayamiyorken beni kim toparlayacak? "
Ama üzülmeyin hastalığın hızlı, ateşli başlaması iyi prognozdur. Coşku potansiyeliniz sizin gecikmiş şansınız olabilir. Ne yanlız ne de yanlışız, zengin ruh dunyamizda bir spekturum üzerinde bir artıya bir eksiye gidip dengeyi arayan "dengeye özlem, deliliğe övgü" bir dünya enerjik ruhuz. Sadece çözülmeyi bekliyoruz.
İnsanın kendinde kudreti görebilmesi de up yapan koca bir motivasyonunun çıkışı. Eyleme geçmenin sınırlarında hissetmedikce problem yok, herkesin aklından en az bir kez geçen, bir dünya insanla yaşamanın kafamıza soktuğu olasılıklar, o kadar.

Ne suçu tasarlayın ne de tasarlamadan işe girisecek kadar kırılma noktasına yakin olun. Tüm olasılıkları düşünün ve tum olasılıklar arasında en iyi olasılık olmadığını görün.
Vicdanınız sizlamiyorsa ve empatik değilseniz, çocuklukta hayvanlara işkence etmeyi seviyor ve geceleri altınıza kaçırıyorsanız, belirli patolojinin nedenselligine hizmet eden bir geçmişiniz, ebeveyninizle bağlanma problemleriniz varsa, duygu durumu ve kaygı durumu problemleriniz,  kaçınmacı kişilik, genelleştirilmiş sosyal fobi, antisosyal kişilik bozukluğu ya da rahatsız edici bir sosyopat/psikopat tanımlarına sahip degilseniz bunlar hepimizin genel yılgınlıklar ve olağan sayıklamaları, derin bir nefes alın.

Sıkşınca en duyulmasını istemeyip de paylasaçağınız, ruhsal sökükleriniz konusunda tek güvenebileceginiz;
yargılamayan, aşamalı ilerleyen, siz hazır olunca yüzlestiren, yanlış işlenen anılarınızı geri çağırıp en doğru şekliyle işleyip yerine koymanıza yardımcı olacak olan, mesleki etikten haberdar psikiyatr ya da psikologlar aralamaniz gereken en güvenli ruhunuz ve sizin bir varolabileceginiz güvenli alanlarinizdir. İyi bir eğitim ve yerlilik belgeleri gozetmeniz gereken diğer önemlilerinizdendir.

Unutmayın, bir astrolog ya da büyücüye de gidilebilinir, ama en son söylenecek olan cümleyi en olmadık ifadeyle tek ve ilk seansta söyleyen ağız sizin tetikleyici unsurunuz, depresyon ve intihara giden yolunuzun ilk taşları olabilir.

Ruhunuzu sevin. İçinizden gelen istekleri yadirgamayin da bir duraksayip nedenselligini düşünün. Her patoloji bir nedene dayanır, durduk yere çocuk peyda olmadığı gibi. Önce nedenler, eylemler. Sonra bütüncül bakış, sökükleriniz..

Fark Yaratan Görüler


Sans nedir? Kadere boyun egme nerde başlar?
Bu koca bencil insan ruhum isteğinin ve kismetinin sınırını nereden bilecek? Ya biraz daha cabalamadigi için kaybedecekse ya da kendimden başka kimseden sorumlu olmayan ben kendim için şansı zorlamadikca nasıl varolup, iyisini isteyeceğim? Tüm istencler kof bir döngü mü ki? Belki de güçlü motivasyonlarin ardındaki güçlü olan nedenleri goremiyoruzdur 'o sonu gelmez "takıntı", "istek" ve "hirs"larini degerlendirirken. Ruhsal kısıtlılık, dünyasal fırsatların kısıtlı farkında oluş, fakir bir iç dünya ve görgü; belki de farkımız budur.

14 Eylül 2016 Çarşamba

Saymak


Hepimiz sayariz. Hayatımızın büyük bir bölümünde zaman geçsin diye, kivam tutsun diye, şarkı yerine, laf olsun torba dolsun, çocuk dursun diye, küçük izahlar yerine geçsin kafada kavramlar olussun diye, yumurta rafadan olsun diye, cesmeden caydanlik dolsun diye beklerken zaman geçsin diye, zaman zaman 10'arli 10'arli bazen 100'erli.

İş saplandiklarimizla örülü bu küçük cehennem nerede başlıyor? Dostumuz olan, daha anasinifinda öğretilen rakamlar nereden sonra dusmanimiz oluveriyor? Cevap şu, keyiften değil mecburiyetten olup zaman geçsin diye zaman gecirten olan, 1 onluk eksik saydim diye uykudan eden, yorgunum diye her günki kaldırım taşına basmadan eve geldiginde kapıdan döndüren olduğu zaman. 

Psikoloji dunyasinda konular obsesyonlar olunca örnekler binlerden fazladır. 
Obsesyonlar, diğer adıyla takıntılar dışarıdan her ne kadar renkli, değişik, sempatik ya da basit görünse de yaşam enerjisinden çalar, ayarlarimizı bozar, bizleri tüketir. Dönem dönem yasanmakla birlikte başka patolojilerin birbirini beslemesi sonucu bir ömür de sürebilir. 
Rahatsız olunduğu ve başa cikilamadigi zaman bir danismana başvurmak en akillicasi ve yaşamsal kalite için tedavi sürecinde en yapıcı adımdır. 

Idealize edilen hayatın az stres ve gülen mutlu yüzler olduğu gelecek tasvirinde eğer kendinizi göremiyorsaniz, bunun geçici bir süreç ve küçük bir algı kapani olduğunu unutmayın. Zor zamanlar geçtikten sonra en uç olarak nitelendirilen özkıyım dusuncelerinin algısını dahi anlamlandirilamayan, saçma olarak nitelendirilen düşüncelere dönüşür, algının akıl almaz evrimi peyda olur; ve ardindan uzaktan bir pencereden bakiliyormus gibi gulumseyip geçilir. Zor zamanlarinizda kendinizden profesyonel yardımı esirgemeyin.